Yaşlandıkça Alzheimer E Önlem Almalıyız.

Yaşlandıkça Alzheimer E Önlem Almalıyız. : Yakın zamanda yapılan çalışmalar yaşlılığın önceleri sanıldığı gibi bir yıkım dönemi değil, bir değişim süreci olduğunu göstermekte. Yaşlanmanın en yaygın ve dramatik etkisi bedenin çevredeki değişimlere tepki verme kapasitesindeki azalmadır. Daha genç biri tarafından çok fazla önemsenmeyecek bir çevresel değişim, yaşlı tarafından akut bir stres kaynağı olarak algılanabilir. Bilişsel süreçlerdeki gerilemeye paralel olarak tepki verme kapasitesindeki azalma sonucu, bireyin değişime karşı duyarlılığı ve çevreye bağımlılığı artar.Entellektüel yetenekler 30’lu yaşlarda zirvede olup 50’li ve öO’lı yaşlara kadar durağan seyreder, 70’li yaşların sonuna kadar değişken düzeylerde azalma gösterir. Yaşlılar mevcut muhakeme yeteneğini korur ve yeni beceriler kazanabilmelerine rağmen, hızlı tepki vermek gereken durumlarda ve karmaşık karar almak gerektiğinde güçlük çekebilir. Azalan tepki verme yetisi üstlenilen göreve daha fazla zaman ayırarak telafi edilebilir.

Yaşlanmayla bellek de dahil olmak üzere bilişsel fonksiyonlar farklı düzeylerde etkilenir. Zihinsel sağlık çoğunlukla hastalıklar sonucu olumsuz etkilenmekte ve zihinsel sağlık bozuklukları yaşlanmayla doğrudan ilişkili olmamaktadır. Yaşa bağlı zihinsel kapasite veya performansta azalma olarak nitelendirilen bazı durumlar, depresyon veya tedavi edilebilir birtakım metabolik hastalıklarla ilişkili olmaktadır. Bilişsel fonksiyonlardaki hızlı bozulma ise hemen her zaman patolojik bir sürecin sonucudur.* Kaynak: Cangöz B. Turkish Journal of Geriatrics, 2008;11:143-150.İlerleyen yaşlarda bilişsel kapasitenin azalmasına rağmen önemli fonksiyonların korunduğu söylenebilir. Ayrıca bireyler arasında farklılık görülmekle birlikte, hayat tarzı ve psikosos- yal faktörler önem kazanmaktadır. Daha da önemlisi, insanlar ve deney hayvanlarından alman bilgilerin hayat tarzının yaşa bağlı genetik risk faktörlerini değiştirebildiğini göstermesidir.Bilişsel fonksiyonlar yaşlanmayla birlikte sabit kalabildiği gibi kayıplar da olabilir. Sabit kalan zihinsel fonksiyonlar arasında dikkat, iletişim kurma, lisan (örneğin sentaks), konuşmayı anlama ve basit görsel algılama vardır.

80 yaşındakilerde bile kelime dağarcığında artış görülebilmektedir. Azalan zihinsel fonksiyonlar arasında ise seçici dikkat, isimlendirme, sözel akıcılık, kompleks görsel-mekânsal beceriler ve yargılama yer alır. Kompleks yeni görevler ve yabancı dil öğrenilmesi ilerleyen yaşlarla birlikte zorlaşır.Yaşa bağlı bellek değişiklikleri bellek fonksiyonunun tipine göre de değişebilir. Yeni bilgiler öğrenilmesi, depolanması ve çağrılması azalabilirken, hafızaya alınan eski bilgilerin çağrılması (hatırlanması) sabit kalır. Bu değişiklikler öğrenmeyi yavaşlatır ve yeni öğrenilenlerin daha fazla tekrar edilmesi ihtiyacı doğurur. Kelime dağarcığı, bilgi birikimi ve diğer bilgiye dayalı işlevleri içeren zekâ, öO’lı veya 70’li yaşlara kadar artmaya devam eder; ancak çok ileri yaşlarda azalabilir. Buna karşın bellek ve zihinsel işleme hızı genellikle orta yaşların başında azalmaya başlayarak yıllar boyunca sürekli bir düşüş göstermekte ve muhtemelen çok ileri yaşlarda düşüşü hızla- nabilmektedir. Yapılan analizlerde zihinsel işleme hızının 40 yaşında %20, 80 yaşında ise %40-60 arasında azaldığı görülmüştür.

Zihinsel işleme hızı ve bellekte görülen performans azalmasından beyinde gerçekleşen yaşa bağlı fizyolojik ve patolojik değişim sorumludur. Ancak bu değişikliklerin kliniğe yansıması kısa dönemde olmaz. İleri yaşlardaki zekâ düzeyinde azalmanın sebebi olarak da bazı sistemik hastalıklar gösterilmektedir.Peki bu değişiklikler kaçınılmaz mı? Bu değişikliklerin büyük bir kısmı uzun zaman içinde ve erken erişkin döneminden itibaren normal gelişim sürecinde ortaya çıkmaktadır. İleri yaşlarda alınacak önlemler ve uygulanacak tedavi seçenekleriyle zihinsel bozulma engellenemeyebilir. Ancak günümüzde ergenlik döneminden itibaren veya gecikmiş olarak orta yaşlarda alınacak önlemlerin, genetik veya bireysel değiştirilemez risk faktörlerine rağmen, oldukça etkili olabileceği bilinmekte ve bilimsel çalışmalar giderek daha erken yaşlara kaydırılmaktadır.Yaşlılığın olumlu ve olumsuz tarafları madalyonun iki yüzü gibidir.

Bu nedenle yaşlanma sürecini madalyonun sadece bir yüzüne bakarak anlamak ve açıklamak mümkün değildir. Toplumda genellikle yaşlanmayla beraber ortaya çıkan kayıplara odaklanıldığı görülür. Buna karşın yaşlanan bireyin korunan işlevlerine yönelik söylem ve çalışmalar saf bir iyimserlik (züğürt tesellisi) olarak değerlendirilmektedir. Yaşlılık döneminin ayrıcalığı ve en büyük kazancı bilgeliktir. Yaşlanma ve bilgelik ilişkisi bilimden önce sanatta, öncelikle de edebiyatta dile getirilmiştir. Antikçağ filozofu Cicero, Yaşlılık (De Senecute) adlı yapıtında, toplumdan soyutlanmamış, bilişsel becerilerine ihtiyaç duyulan bir bilge-yaşlı modeli önerir. Toplumun en yaşlı ve bilge kişisi olan Dede Korkut da toplumun yol göstericisi, akıl hocası, sorunları çözen, bilgisine ve deneyimine saygı duyulan kişidir.

Victor Hugo “yaşlılığın hasat zamanı” olduğunu söyler. Ahmet Haşim “Zekâ, -nar, ayva, portakal gibi- geç renk ve koku kazanan bir sonbahar ürünüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asil meyve ballanmıyor” diye yazar. E. Goldberg’e göre yaşlılar hayat problemleri karşısında, gençlerin sahip olamayacağı kadar geniş ve kullanışlı çözümler içeren bir davranış repertuvarına sahiptir. Bu sahip oluş bilgeliğin ta kendisidir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp