Uykusuzluk Problemleri

Uykusuzluk Problemleri :

Uyku Bozuklukları

Çocukta uyku bozuklukları fizyolojik bozukluklara, ruhsal rahatsızlıklara ve kötü alışkanlıklara bağlı olabilir. Uykunun yaşamsal işlevini yerine getirebilmesi için uykuyu engelleyici etmenlerin elden geldiğince ortadan kaldırılması gerekir. Yeni doğan bir bebek süt emer ve uyur. Pek çok anne çocuklarının geceyi gündüze çevirdiğinden ve uyumak istemediğinden yakınır. Bazı bebekler az uyur, karanlıktan korkar ya da birkaç saat uyuduktan sonra birdenbire uyanarak, annelerini yanlarına çağırırlar. Bu davranış karşısında kaygıya kapılan anne ve babalar gündüzleri uslu ve sakin olan bebeklerinin akşamlan neden böyle huzursuz olduğunu anlayamazlar. Altı aylıktan sonra bebeklerin uyku alışkanlıkları değişir; daha önce oldukça dengeli uyku alışkanlıklarına sahip olan bebekler altıncı aydan sonra değişik davranışlar gösterirler. Bu dönemdeki bebeklerin çoğu uyku sırasında huzursuz bir biçimde örtüleri tekmeler, sürekli yatağın bir yanından öteki yanına döner, yanında kalınmasını, ışığın uyuyuncaya kadar açık kalmasını ister. Çocuk hekimleri sık sık şu soruyla karşı karşıya kalırlar: Bebeğin bu davranışları normal midir? Çocuklukta görülen bu "hareketli" uyku doğal kabul edilir ve uykuya da yansıyan "korku dönemi" çoğunlukla 5- 6 yaşlarında sona erer. Ama nedenini tam olarak araştırmadan her türlü uykusuzluğu buna bağlamak doğru değildir. Örneğin uyuyamayan bir bebeğin ağrısı, kaşıntısı, ateşi olabilir ya da burnu tıkandığı için iyi nefes alamıyor olabilir; bazen ışık ve gürültü uykuya dalmasını güçleştirebilir. Daha büyük çocuklarda uykusuzluğun nedenini anlamak daha kolaydır. Bu yaştaki çocuklar korkulu düşlere bağlı gece korkularını anlatabilir ve ışığı söndürmeden anne babasının eşliğinde uykuya dalmayı isteyebilir. Bazen, aşırı yorgunluk, yatmadan önce izlenen heyecanlı bir film ya da televizyon görüntüleri uykusuzluk nedeni olabilir. Daha çok sinirli ve geniş hayal gücü olan çocuklar korkulu düşler görür ve korkuyla uyanırlar. Bazen de çocuk, görünürde sakin geçen birkaç saatlik uykudan sonra sıçrayarak, ter içinde uyanır, yatağa oturur, bir şeyler söylemek ister gibi elleriyle garip hareketler yapar, anlaşılmayan kelimeler söyler ve ağlar. Biri onu yatıştırırsa, uyandığının ve korktuğunun farkına varamadan uykuya dalar. Bunlar "gece" korkularıdır. Bilim adamlarının nedenini açıklayamadığı bu korkular çocuğun açık seçik anlatabildiği, farkında olduğu korkulu düşlerden farklıdır.

NE YAPMAK GEREKİR?
Bebeklikteki uykusuzluk sert bir yatağa, ağır ya da hafif örtülere bağlı olabilir ve bunlar değiştirildiğinde düzelebilir. Üç ve altı yaşlar arasındaki çocukları azarlayıp korkutarak uyutmaya çalışmak yalnızca olumsuz etkiler yaratır. Öte yandan sakin bir yaşam ve sessiz bir ortam uyku sorununa çözüm getirebilir.
Ayrıca akşamları sinemaya gitmekten ya da geç saatlere kadar televizyon karşısında oturmaktan kaçınmak da bu sorunun çözümüne yardımcı olabilir. Gece görülen kötü düşleri unutturmaya çalışmak, çocuğun odasının ışığını yanık bırakmak (karanlıktan tüm çocuklar korkar), kolay sindirilen besinler vermek ve şefkatli davranmak çocuğa güven verecektir.

NİNNİ
Çocuğu ninni söyleyerek uyutmak, kökleri çok eskiye dayanan bir alışkanlıktır. Çocuğun uyumasını kolaylaştıran ninnilerin biçimi kültürden kültüre değişir. Bütün ninnilerin ortak özelliği sürekli yinelenen sözlerdir. Yinelemeler ve ritmin tekdüzeliği, büyü törenlerini akla getirir. Ninninin ritmi beşiğin sallanmaya başlamasıyla birlikte "uyku verici" bir özellik kazanır. Uyku için mutlaka ninni gerekmez. Alçak sesle, belli bir ritme bağlı olarak yinelenen sözler de tıpkı ninni gibi uyku getirir. Yinelenen sözlerin anlamının hiç önemi yoktur; iki farklı sesin art arda sürekli olarak yinelenmesi yeterlidir.

Çocuklar genellikle uyurken kendileri için önemli olan bir oyuncağın ya da başka bir nesnenin yanlarında bulunmasını isterler. Yetişkinlere anlamsız görünse de bu nesne çocuk için çok önemlidir. Psikologların "geçiş nesnesi" olarak adlandırdığı bu nesne çocuğun bir durumdan ötekine "geçmesine" yardımcı olur: Sevdiği kişilerin, özellikle de annesinin yüzünün bulunduğu bir ortamdan uykuya ya da tanıdıkların bulunmadığı bir ortama geçmesine yardım eder. Geçiş nesnesi, uyku dışında da kullanılabilir; bazı çocuklar, gelişmelerinin duyarlı dönemlerinde, bu nesneye kopamayacak kadar sıkı sıkıya bağlanırlar. Çocuk, duygusal gereksinimlerine göre onu var ya da yok sayabilir. Ondan memnun olduğu sürece bu nesneyi simgeleştirip hep yanında olmasını isteyecektir.Bu davranış biçimlerini "sevgi yoksunluğu" saymak yanlıştır. Tam tersine bu davranışlar özellikle anneleriyle aralarmda sağlıklı bir ilişki bulunan çocuklarda bağımsızlık kazanma isteğine bağlı olarak ortaya çıkar. Bebek daha üç aylıktan başlayarak bazı cansız nesneleri kullanmaya başlar. Uykuya daldığı sırada, genellikle yumuşak, belirli bir kokusu olan bu nesneleri emer, sıkar, ovalar ve okşar. Bebeğe yetişkinler tarafından verilmesine karşın emziğin "geçiş nesnesinin bir taslağı olduğu kabul edilmektedir. Ama gerçek geçiş nesnesini çocuk seçer ve gene o terk eder. Emziğin yaptığı işi ise şu sözlerle açıklayabiliriz: "İşte bu nesne benim yerime seni teselli edecek". Bu nesnenin psikolojik işlevini tam olarak yerine getirebilmesi için anneyle çocuk arasında sağlıklı bir ilişkinin bulunması çok önemlidir. Çocuk bu psikolojik işlev sayesinde ileride karşı karşıya kalacağı gerçekleri, yoksunlukları, özverileri, ayrılıkları daha kolay kabullenecektir. Kısacası bebeğin sağlıklı gelişmesi için onun "geçiş nesneleri" kullanmasını sağlayacak sağlıklı bir ortam gereklidir. Ayrıca yetişkinler bebeğin bu nesneye olan gereksinimine ve bu nesneyle olan yakın ilişkisine saygı göstermelidir. Ne yazık ki, bebeğin böyle bir nesneye gereksinim duymasını anında önlenmesi gereken kötü bir alışkanlık olarak gören ya da nesneyi küçümseyerek alayla bakanlar bulunmaktadır. Böyle yaklaşımlar, öz gerçekleri ile dış dünyanın gerçekleri arasındaki uçurumu uyum mekanizmalarını harekete geçirerek aşmaya çalışan bebeği bağımlılık ve çaresizliğe geri iter.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp