HIV Enfeksiyonu ve Beslenme

HIV Enfeksiyonu ve Beslenme :

Enfekte olmuş kişilere uygulanan tıbbi yardımla onların yaşam standardı ve süreleri artmaktadır. Beslenmenin ne dereceye kadar etkin olduğu tartışmalı olmakla beraber, klinik çalışmalar yaşam kalitesini değiştirdiğini ve bazı problemleri hafiflettiğini göstermektedir. Uygulama; eğitim, danışmanlık hizmetinin verilmesi ve diğer tedavilerle beraber yapılmalıdır. Enfekte kişinin “Beslenme Durumu”nun takibi enfekte olduğu tespit edildiği andan başlayarak devamlı izlenmelidir.

Vücut Bileşimi
Enfeksiyonda vücut ağırlığının kaybıyla beraber, bileşimi de değişmektedir. Vücut yağ düzeyi (yağ dokusu) ve kas dokusu (yağsız vücut kütlesi) azalır. Vücut ağırlığı kaybından daha önemli olmasından dolayı, yağsız vücut kütlesinin kaybının azaltılması kişinin yaşam süresini uzatacaktır.

Ağırlık Kaybı
AIDS’te ciddi ağırlık kaybıyla beraber beslenme sorunları da ortaya çı-kar. Bu durum fiziksel değişime yol açarak kişinin psikolojisini ciddi şekilde etkiler. Malnutrisyon (beslenme yetersizliği) birçok problemi beraberinde getirir ve kötü beslenmede birden fazla etken yer alır. Enfeksiyonun klinik safhasında beslenme yetersizliği nedenleri; anoreksi (iştahsızlık), çeşitli ağrılardır.

Yetersiz Alım

Anoreksi (İştahsızlık): Ağırlık kaybı, gastrointestinal (mide-bağırsak bozukluklar, bulantı-kusma, ağızdaki lezyonlar) gibi HIV enfeksiyonunda görülen semptomlar sonucunda ortaya çıkar. Ağız ağrısı; çeşit enfeksiyonlardan dolayı oluşur. Özefagus (yemek borusu) rahatsızlıklarıyla beraber yutma güçlüğü, ağrı ve acı korkusu yaratır. Diyare oluşmasıyla yiyecek alımını azaltmaz emilimini azaltır. Fırsatçı enfeksiyonlar ve malignensiler yemek yemeyi olumsuz etkiler.

Psiko-Sosyal Etkiler: Endişe ve depresyon en sık görülen belirtiler olup, yiyecek alımını zorlaştırır. Birçok HIV enfeksiyonlu kişi istediği yerde çalışamamakta veya iş değiştirememektedir. Bunun ekonomik duruma yansı-ması yiyecek alımını ve yeterli beslenmeyi zorlaştırır.

İlaç Tedavisi: Tedavi veya kişiyi rahatlatmak için kullanılan birçok ilacın yan etkileri bulunmaktadır. Bu etkilerin başlıcaları anoreksi, bulantı-kusma ve lezzet değişimidir. Bütün bunlar yiyecek alımını engeller.

• Malabsorpsiyon: Doğrudan enfeksiyona bağlı olabilir veya diğer faktörlerden kaynaklanabilir. HIV enfeksiyonunda birçok patojen diyare ve emilim bozukluğuna yol açarak besinlerin emilimini engeller. Ağız ve sindirim sisteminde ortaya çıkan malignansiler; çiğneme güçlüğüne, tıkanıklığa ve emilim bozukluğuna neden olur. Non-Hodgkin lenfomada ise; diyare, kanama ve tıkanıklık ortaya çıkabilir. Kullanılan ilaçlardan ve enfeksiyondan ileri gelen pankreas yetmezliği emilim bozukluğunun diğer nedenidir. Bu durum bütün besinlerin emilimini olumsuz etkiler.

Metabolizmadaki değişim: Bazal metabolizmada artma ateşli kaşeksi (aşırı zayıflık) veya malignansiden ileri gelir. Strese cevap olarak artan yağsız vücut kütlesi yıkımından dolayı azot atılımı (N) yükselir, bunun yanısıra diğer besinlerin atılımında da artış görülür.

HIV enfeksiyonunda istirahat halinde enerji harcaması yüksek olup buna karşın yiyecek alımı artmamaktadır. Enerjiyi dengede tutmak amacıyla fiziksel aktivite azalmıştır. Enfeksiyonun başlangıcında vücut ağırlığı sabit tutulabilir, ancak akut fazda gıda alımı hızla düşer. Bununla beraber oruçta olduğu gibi enerji harcaması azalmaz.Bu hipermetabolizmaya karşın, iyi bir beslenmeyle hasta kilo alabilir.

Gıda alımının artmasına karşın kilo alınamamasının bir nedeni de ilaç tedavisidir.

• Sitokinler: Inflamatuar (iltihap) durumlardaki anoreksinin biyolojik mekanizması araştırılmıştır. Sitokinler interlökin-I ve tümör nekrozis faktör anoreksi ve ağırlık kaybından sorumlu tutulmaktadır.

• Mikro-Besinlerin Azalması: HIV enfeksiyonunda kanda özellikle çinko, selenyum, kalsiyum, magnezyum, C, B6ve B12 vitaminleri ile β-karoten düzeyleri düşer. Demir, çinko, retinol (A vitamini) ve retinol bağlayıcı protein serumda azalırken, bakır düzeyi yükselir. Serum albümin ve pre-albümin düzeyi de akut faz devrede ciddi düzeyde azalır. Bunun nedeni akut faz cevaptan ileri gelebilir. Ancak diğer besin düzeylerindeki düşüş aynı zamanda kanda taşıyıcı protein düzeylerinin de azalmasından dolayıdır.

Mikro-Besin Desteği: Enfekte kişilerde mikro-besinlerin gereksinimi hızlı doku dönüşümünden dolayı artmıştır. Bu nedenle düşük dozda destek verilmesi yararlı olur. Çünkü mikro-besin yetersizliğinde immün cevap (bağışık yanıt) bozulur. Özellikle kaybedilen A vitamini, çinko ve demir hemen yerine konmalıdır. Demir, hücresel enerji ve enzimler, çinko enzim aktiviteleri, bazı proteinler ve timulin için gereklidir. Diğer besinlerin yetersizliğinde (C vitamini ve selenyum gibi) oksidatif tahripler artar. B vitaminleri ve ko-enzimleri ise; nükleik asit sentezinden dolayı immün sistemde etkindirler. Ancak yüksek dozda alımlarının yaratacağı ters etkiler dikkate alınmalıdır, özellikle bu etki bağışıklık sistemine olduğunda üzerinde durulmalıdır. A vitamini ve metaboliti retinoik asit immunolojik önemi olan sitokin (interlökin-γve interlökin 4 gibi) üretimini ve bunlara karşı hücre kabiliyetini etkiler. Diğer bir sorun da yüksek dozun toksik etkileridir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp