Alzheimer Hastalığı İçin Dr. Alois 'den Bilgiler

Alzheimer Hastalığı İçin Dr. Alois 'den Bilgiler : Alzheimer artık sokaktaki sadevatandaşın dahi bildiği bir hastalık. Buna karşın Alois Alzheimer neredeyse kimsenin bilmediği bir isim. Alois Alzheimer 14 Haziran 1864’te, Bavyera’da küçük bir kasabada, Marktbreit’te doğdu.Tiibingen, Berlin, Aschaffenburg üniversitelerinde okudu ve 1887’de doktor diploması aldı. Frankfurt’ta psikiyatri ihtisası yaptı ve kendinibüyük ilgi duyduğu nöropatoloji Resim 1: Dr. Alois Alzhei- çalışmalarına adadı. Ünlü nörolog mer (1864-1915) Franz Nissl ile birlikte beyinkabuğunun normal ve patolojik anatomisi üzerinde çalıştı. Dikkatli bir laboratuvarcı olarak dokunun mikroskobik yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler üretti.1903’te ünlü psikiyatrist Emil Kraeplin ile Münih Üniversitesi psikiyatri kliniğinde çalışmaya başladı. O dönemin yaygın hastalığı frenginin sinir sistemindeki tahribatıyla ilgili araştırmalar yaptı. Çalıştığı laboratuvar ve isminin dünyadaki ünü sonucu, uluslararası önemli araştırmacılar laboratuvarında onunla çalışmaya katıldı. Bu yıllarda ateroskleroz, Huntington koresi, epilepsi gibi hastalıklarla ilgili önemli bulgular tanımladı.

Frankfurt’ta çalıştığı dönemde 1901 yılında 51 yaşındaki August D. (Deter) ile karşılaştı. Bu hasta, evde kendine bakamaz duruma gelmiş, bütün yardımları reddeder durumdaydı. Hastaneye yatırıldığındaki muayenesinde yönelim ve bellek bozukluğuyla yazma ve okuma zorluğu saptandı. Belirtiler zamanla ilerledi, halüsinasyonlar ve diğer zihinsel fonksiyon bozuklukları tabloya eklendi. 1906 yılında da hayatını kaybetti. Münih’e taşındıktan sonra da onu izleyen Dr. Alzheimer, eski kliniğinden hastanın klinik kayıtlarını ve otopsi yapmak için beynini istedi (1, 4). Beynin mikroskobik incelemesinde beyin kabuğunun incelmiş olduğu ve iki anormal bulgu görüldü. Bunlardan biri önceleri yaşlıların beyinlerinde saptanan senil plaklar, diğeri ise o devirde ilk defa kullanılan gümüş boyayla boyanan nörofibriler yumaklardı. Yumaklar daha önce tanımlanmamıştı ve bulgu yeni bir hastalığı işaret ediyordu

(1). Dr. Alzheimer bu olguyu 1906’da Beyin Kabuğunun Tuhaf Bir Hastalığı adıyla Güneybatı Almanya Akıl Hastalıkları Uzmanları Kongresi’nde sunmaya karar verdi. Kongreye ruh hastalıkları konusunda Avrupa’da çok ünlü 88 bilim adamı katılacaktı. Sunacağı bildiri için altı ay önceden hazırlanmaya başladı ve Beyin Kabuğunun Özgün, Ağır Bir Hastalık Süreci Üzerine başlıklı bildiriyi kaleme aldı. Bildiri “Agust D. adındaki olgum, klinik açıdan bilinen hiçbir hastalığa uymayan bir tablo çiziyordu” diye başlıyor, hastanın klinik ve patolojik bulgularını ayrıntılı bir şekilde sunarak, “Bütün bulguları bir arada ele aldığımızda, açık bir şekilde özgün bir hastalık süreci ile karşı karşıyayız.Böyle garip hastalık süreçlerine son yıllarda gittikçe daha sık rastlıyoruz. Bu gözlem bize, herhangi belirsiz bir hastalık olgusunu, büyük çabalar ve zorlamalarla bildiğimiz hastalık gruplarından birinin içine sokmakla yetinmemiz gerektiğini göstermelidir” diyerek sona eriyordu. Oturum başkanınm tartışmak üzere soru olup olmadığına yönelik çağrısına salondan hiçbir yanıt gelmedi. İkinci kez sorması da hiç kimseyi soru sormaya yöneltmeye teşvik etmedi. Hatta normalde görevi gereği konuşmacının yardımına koşması gereken başkan da mesafeli ve yorumsuz kaldı. Alzheimer bu durumdan rahatsız oldu; çünkü canlı tartışmalara alışıktı. Başkan, “Sayın meslektaşım Alzheimer, size sunumunuz için teşekkür ediyorum. Anlaşılan tartışma gereksinimi yok” dedi ve Dr. Alzheimer şaşkın ve keyifsiz, yerine oturdu. Bir yıl sonra aynı olguyu Genel Psikiyatri ve Adli Tıp Dergis’nde (Allgemeine Zeitschrift für Psychiatrie und Psychich- Gerichtliche Medizine) Beyin Kabuğunun Özgün Bir Hastalığı başlığı altında yayımladı. 1907’de hiç dikkat çekmeyen bu makale, aradan 70 yıl geçtikten sonra çok sık atıfta bulunulan bir yazı olmaya başladı. Hastalığa ismini veren de Dr. Alzheimer’in klinik şefi Emil Kraepelin’di. Kraepelin 1910’da yayımlanan Klinik Psikiyatri kitabının

2. cildinde, Senil Beyin Hasarı başlığından sonra Alzheimer hastalığı terimini kullandı

(3). 1908’de profesör olan Alzheimer, 1912’de Breslau’daki psikiyatri kliniğinin başına geçti ve çalışmalarını orada sürdürdü. 19 Aralık 1915’te endokardite bağlı kalp yetmezliğinden öldü.1907’den 1915’e kadar kısıtlı sayıda da olsa literatürde benzer olgular yayımlandı. Prof. Alzheimer’in cenazesinde yapılan konuşmalarda ve gazetelerdeki vefat ilanlarında kendisinin mükemmel bir araştırmacı, becerikli ve bilgili bir doktor, iyi bir hoca, örnek bir akademisyen, mükemmel bir insan, babacan ve sempatik bir dost, iyi bir yönetici özellikleri vurgulan-dıysa da kendi adıyla anılan bir hastalığı tanımladığından söz edilmedi. Prof. Alzheimer’in Tüm Nöroloji ve Psikiyatri dergisini birlikte yayınladığı Max Lewandowsky bile bu konuda tek kelime etmedi. Hatta bu terimi tıp dünyasına yerleştiren Kraepelin de Alzheimer hastalığından söz etmez oldu. Bir başka şaşırtıcı nokta da ünlü nörolog Nissl’in bir makalesinde “Histopatalog Alzheimer’den çoğu zaman benim öğrencim olarak söz edilir. Gerçekten, beni onun öğretmeni olarak anılmanın şöhretinden daha çok onurlandıran bir şey yoktur” diye yazmasına rağmen tanımladığı hastalıktan bahsetmemesiydi

(3). Bütün bunların nedeni o yıllarda Alzheimer hastalığının yeni bir hastalık mı, yoksa eskiden beri bilinen bir hastalığın değişik bir şekli mi olduğunun açıklığa kavuşturulmamasıydı. Kimse bunun yeni tanımlanan bir hastalık olduğundan emin değildi. İlk hasta Agust D’nin genç olmasından dolayı hastalık uzun yıllar presenil demansm bir şekli olarak kabul edildi. 1960’a kadar tıp literatüründe Alzheimer hastalığı ile ilgili 100 kadar makale yayımlandı. 19ö8’de Blessed, Tomlinson ve Roth patolojik olarak senil ve presenil demans olgularında bir fark olmadığını yayımladı ve böylece ayrım ortadan kalktı; bu olgular Alzheimer hastalığı adını aldı. İleri toplumlarda ortalama ömrün uzaması Alzheimer’i yaşlılığın en sık görülen hastalığı yaptı ve ölüm sebebi sıklığında altıncı sıraya getirdi. Son yıllarda yapılan yoğun çalışmalarla Alzheimer’in kliniği, epide- miyolojisi, yapısal kimyası, genetik ve moleküler özellikleri ile tedavi olanakları hakkında zengin bir bilgi birikimi oluştu.Prof. Alzheimer çalışma hayatmda yorulmak bilmeksizin hastane servislerinde çalışan, vizitler dışmda da hasta muayene eden, hasta dosyalarını inceleyen, çok sevdiği mikroskobik araştırmaları büyük bir azimle sürdüren ve sevgi dolu huzuruyla meslektaşlarının birçok talep, soru ve dileklerini yerine getirmeye çalışan bir hekimdi. Asistanlarma ve öğrencilerine karşı kibar, içten ve yardıma hazırdı. Alzheimer’i ailesi vearkadaşları ile gösteren fotoğraflarda bu devasa adamın bir akademisyen olduğu kesinlikle anlaşılmaz. Dik duruşu, sert bir asker görüntüsü verse de aslında çok sakin ve doğal kişiliği, sempati ve güven taşırdı. Rahatı sever ve yaşamsal zevklerden kesinlikle kaçınmazdı. İyi puro merakı vardı, espri anlayışı çok gelişmişti; ancak öğrencilik yıllarındaki haşarı hali, yerini zamanla hoşsohbetliğe bırakmıştı. Meslek yaşamında gerginlikle geçen yıllar, coşkusundan ve haşarılığından çok şey alsa da, uyumluluğu hep ön planda olmuştu

(3). 51 yaşında, Alzheimer hastası olacak çağa bile gelemeden, bugüne göre genç sayılabilecek yaşta ölen Prof. Alzheimer, 100 sene sonra bu kadar ünlü olacağmı herhalde düşünemezdi. Alzheimer’i bu kadar ünlendiren, insan ömrünün uzaması oldu. Bugün Japonya’da ortalama ömür 83 yaşına gelmiş durumda; ama onun yaşadığı dönemde Almanya’da bu ortalama 42’ydi ve Alzheimer ender görülen, ilginç bir hastalık olarak kabul ediliyordu.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp