Akciğer Kanserinde Tanı Yöntemleri

Akciğer Kanserinde Tanı Yöntemleri : Akciğer kanserlerinin büyük bir çoğunluğu karsinomdur (epitel hücrelerinden köken alan tümör).Akciğer kanserinin pek çok tipi vardır, ancak tedavi yaklaşımları ve davranış farkına göre genel olarak akciğer kanserleri 2 ana gruba ayrılmaktadır.
 
1- Küçük hücreli akciğerkanseridir. Akciğer kanserleri arasında % 16,8 oranında görülür.
 
2- Küçük hücreli olmayan akciğer kanseridir. Akciğer kanserleri arasında %80,4 oranında görülür.
 
Histolojik kriterleri baz alan bu sınıflama, klinik yaklaşım ve hastalığın prognozu (huyu) açısından önemlidir. Küçük hücreli olmayan akciğer kansertiplerinin tek bir grupta toplanmasının amacı, bu gruptaki kanser tiplerinin prognozları (huyları) ve tedavi yaklaşımlarının benzer olmasıdır. Başlıca üç alt tipi şunlardır;Skuamöz hücreli karsinom, adenokarsinom ve büyük hücreli karsinom.
 
Akciğer, kılcal damar yatağı bol olduğundan sıklıkla metastaz olan bir organdır. En sık meme, gastroin- testinal, böbrek tümörleri metastaz (yayılım) yapar. Metastatik tümörler genellikle çoklu, vücudun iki tarafında ve keskin sınırlı olurlar.

Ikaz işaretleri

Akciğer kanseri ilk devrelerde ancak ender hallerde şikayete yol açarlar. Bu nedenle küçük tümörler hemen hemen daima tesadüfen teşhis edilirler, örneğin göğüs kafesinin diğer nedenlerle röntgeninin alınması vesilesiyle. Yeni başlayan ve haftalar boyu süren öksürük veya mevcut kronik bir öksürüğün ağırlaşması, hastayı doktora gitmeye yönelten en sık şikayetlerdir. Çoğu hallerde hastalar kanlı veya kansız balgamdan, ağrılardan, ateşten, nefes darlığından, yorgunluktan veya kilo kaybetmekten şikayetçidirler. Hastalık belirtileri malesef o kadar çok halde değişik şekillerde yorumlanabilir türdedir ki, çoğu zaman doğru teşhis edilememektedir, belirtiler örneğin kronik bronşit diye yorumlanabilmektedir.
Küçük hücreli akciğer kanseri, kana aktarı|an hormona benzer maddeler oluşturabilir. Bu maddeler aşırı ölçüde ve kontrolsuz üretildiklerinden, doktorun dikkatini çeken şikayetlere ve kan tablosundaki değişikliklere yol açar. Adına paraneoplastik semptomlar denilen bu belirtiler, çoğu zaman hastalığın ilk belirtisini oluşturulurlar.

Erken teşhis muayeneleri anlamsızmıdır?

Akciğer kanserinin (Bronşiyal karsinomun) erken teşhisi hastalığın tedavi ve iyileştirilmesini belirgin şekilde arttırmasına rağmen, halka geniş ölçüde uygulanabilecek uygun herhangi bir erken teşhis muayenesi halen mevcut değildir.
Röntgen taramaları ve öksürükle tükürülen bronş salgısı (Sputum) incelemelerinden başarıya ulaşılacağı zannedilmesine rağmen, bunlar malesef başarısız kalmıştır.
Bir süreden beri bu konuda yeni metodlar denenmektedir, örneğin düşük ışın dozajlı spiral bilgisayar (kompüter) tomografisi veya balgamın moleküler biyolojik araştırılması metodu gibi. Bunlar başarıyla sonuçlanırsa, yani bu metodlarla küçük tümörler kesin teşhis edilebilirse, bu metodlar özellikle yüksek hastalanma riskine maruz sigara tiryakilerine uygulanabilir. Şimdilik ancak ön tedbir almaktan başka çare yoktur, yani bilinen risk faktörlerinden kaçınılmalıdır. Netice olarak şimdilik sağlıklı insanlara uygulanabilecek gerçek bir ön teşhis muayenesi mevcut değildir.

Teşhis

Muayenelerin amacı
Gerçi yukarıda sayılan semptomlar kesinlikle akciğer kanserini ifade etmezler, ama bunların nedenlerinin özellikle sigara tiryakilerinde en kısa zamanda açıklığa kavuşturulması gereklidir. Uygulanacak araştırmaların amacı, muhtelemelen bir kanser hastalığı olup olmadığını tespit etmektir. Kanser olduğu tespit edilirse, tümörün cinsini ve yayılımını tespit etmek gerekir. Tümör cinsi ve yayılımı, tedavi planı için mutlaka gereklidir.
Muayeneler çok boyutludur ve kısmen de olsa hasta için yorucudur. Bu nedenle daha başından hastanın sağlık durumunun hangi terapötik uygulamalara elverip elvermediğinin saptanması gerekir. İşte bu saptama, diyagnostik uygulamaların belirlenmesini sağlar.

Hastalı şüphesinde uygulanacak muayeneler
Doktor mevcut şikayetler hakkında etraflıca bilgilenir ve hastanın bedeni muayenesini yapar. İlk bilgiler ve muhtelemelen bir hastalık şüphesi olduğuna dair bulgu akciğerlerinin tümünün röntgeninden elde edilir. Akciğerlerin dış kesimlerindeki tümörler takriben bir santimetreden itibaren yuvarlak hastalık odağı olarak görülebilirler. Buna karşın akciğerlerin merkezi iç kısımlarındaki tümörler röntgen filmlerinde çoğu hallerde zor tanınabilirler, çünkü o bölgelerde göğüs alanının diğer strüktürleri de filmde üst üste görülürler. Adına bilgisayar tomografisi (CT) denilen ileri bir röntgen tekniği yardımıyla göğüs alanının çok sayıda kesitler halinde filminin çekilmesi yoluyla bu bölge iyice taranabilir.

Bronkoskopi
Akciğer kanseri şüphesi halinde en önemli diyagnostik uygulama bronkoskopi metodudur. Bronkoskopinin anlamı, adına bronkoskop denilen nefes borusundan bronşlara ve dallarına sokulabilen ve o yörelerin görüntülenip incelenmesini sağlayan optik bir aletin kullanımı demektir. Modern bronkoskoplar esnek olup cam elyafı optiğine sahiptirler. Bunlarla birkaç milimetre çapındaki bronşiyal dalların içine girmek bile mümkündür. Şayet muayene zaten narkoz altında yapılmıyorsa, hastalara sakinleştirici bir ilaç verilir ve burun, boğaz, gırtlak ve büyük bronşların sümüksel zarları bir sprey kullanarak bölgesel uyuşturulur. Bronkoskop aleti ağızdan sokulur. Bazı özel hallerde, örneğin bir tümör bronşları daraltıyorsa, bükülmeyen bronkoskop kullanılır. Bu takdirde muayene her zaman tam narkoz uygulanarak yapılır. .

Biyopsi ve bronşiyal lavaj
Endoskop aletinin ucundaki bir pens yardımıyla biyopsi yapılır. Bunun anlamı bronş duvarlarının şüpheli yerlerinden doku örneklerinin alınmasıdır. Asıl akciğer dokusundan doku örneği alınması, bronş duvarından sokulan bir iğne aracılığıyla gerçekleştirilir. Alınan doku örnekleri incecik kesitler halinde kesilir ve bir mikroskop altında kanserli hücreler içerip içermediği konusunda incelenir. Bu hassas doku incelemesine histolojik araştırma denir. Bu araştırma ile iyi huylu ve kötü huylu dokular saptanabilir. Şayet kanser olduğu anlaşılırsa tümör cinsinin kesin karakteristiği tespit edilir.
Adına ‘bronşiyal lavaj’ denilen bronşların yıkanması metodu veya bronş duvarından sürterek kazınarak alınan numuneler, mikroskopik incelenme amacıyla dokudan sökülmüş tek tek hücrelerin elde edilmelerini sağlar. Bu tür incelemeye sitolojik inceleme denir ve bu yöntemle dokuda mevcut kansere özgü değişiklikler tespit edilebilir. Hastaların yüzde 70’inden çoğunda alınan doku ve hücre örneklerine dayanarak bir teşhise ulaşmak mümkündür.
Örneğin akciğerin dış kesimlerinde yer alan şüpheli bir bölgeye bronkoskop ile ulaşmak mümkün değilse, ince bir iğne ile göğüs duvarına dışarıdan oraya girilerek (perkutan) bir biyopsi yapılır. Bilgisayar tomografisi kontrolu altında uzun ve ince bir iğne şüpheli bölgeye sokulur ve biraz doku emilir. Bu metod son zamanlarda sıkça uygulanmaktadır. Usulüne uygun uzmanca uygulama yapıldığı takdirde hemen hemen hiç komplikasyon olmamaktadır.

Tümör markeri
Bazı tümör markerlerin kan değerleri akciğer kanserinde gerçi çoğu zaman yükselmektedir, örneğin NSE tabir edilen Nöron Spesifik Enolas, CYFRA 21-1 ve CEA tabir edilen Karsino Embriyonal Antigen. Ama bu durum başka hastalıklarda da söz konusu olabilir. Ancak NSE (Nöron Spesifik Enolas) tümör markeri küçük hücreli akciğer kanseri için spesifik bir belirtidir ve her on hastanın yedisinde yüksek düzeydedir.
Teşhis konulmasında tümör markerleri birinci derecede önemli değildir. Elde edilen değerler ancak diğer araştırma neticeleri ile birlikte bir anlam ifade ederler. Hastalık sonrası bakımda çoğu hallerde gidişatın kontrolü amacıyla uygulanırlar.

Yayılmayı tesbit muayeneleri
Bronşiyal karsinom olduğu şüphesi tasdik edildiyse ve tümörün cinsi histolojik veya sitolojik olarak belirlendiyse, hastalığın oluştuğu yerden diğer bölgelere yayılıp yayılmadığının tespiti gerekir.

Bu amaçla akciğer kanserinin metastazlarının özellikle yerleştiği bölge ve organlar muayene edilir. Bunlar özellikle karaciğer, böbrek üstü bezleri, iskelet sistemi, mediastinum bölgesindeki lenf düğümleri, karın arkası ve beyindir.

CT, MR ve Ultrason
Röntgen bilgisayar tomografisi (CT) bir kontrast madde kullanılarak yapılır. Bu metod çoğu hallerde hastalığın tesbiti amacıyla uygulandığı gibi, bir akciğer kanserinin tam dağılımının tesbiti için de daima kullanılır. Bu muayene, tüm göğüs bölgesini ve üst karın bölgesini kapsar ve karaciğer, böbrek 5FCstü bezleri ve lenf düğümlerinin muayenesini sağlar. Spiral-CT cihazının yeni metodları yardımıyla tüm göğüs alanının filmlerinin çekilmesi yarım dakika bile sürmez. Cihazın bilgisayarı her alanın kesit resimlerini hesaplar. Tümörler henüz 5 milimetreden küçük olsalar bile tespit edilebilirler.
Bir MR diye kısaltılan Manyetik Rezonans Tomografisi uygulanarak aynı şekilde göğüs alanının kesit resimlerinin çekilmesi mümkündür. Bazı hallerde ek olarak ultrason muayenesi de gerekli olabilir.

Mediastinoskopi
Akciğer kanserinin hücreleri çoğu hallerde lenf damarları üzerinden diğer bölgelere taşınır. Sıkça hallerde bu hücrelerin mediastinum bölgesindeki lenf düğümlerinde toplandığı; görülür. Özellikle bilgisayar tomografisinde lenf düğümlerinin büyüdüğü görülüyorsa ve hangi terapinin uygulanacağı ve bir operasyon yapılıp yapılmaması gerektiği özellikle bu lenf düğümlerinin durumuna bağlı ise, mediastinum bölgesinin görüntülenmesi (Mediastinoskopi) uygundur. Bunun için narkoz altında göğüs kemiğinin hemen üstünde doku kesilir ve adına mediastinoskop denilen bir sonda akciğer kanatlarının arasındaki alana sokulur. Bu yöntemle o bölgede tümör olup olmadığı hakkında bir kanaate varılır.

PET
PET diye kısaltılan Positron Emisyon Tomografisi dokulardaki metabolizma hareketi hakkında bilgi edinilmesini sağlamaktadır. En yeni bilgilere göre bu yöntemle yayılma diyognastiğinde bir ilerleme kaydedilmesi mümkündür. Özellikle mediastinum tabir edilen ve akciğer kanatlarının arasında bulunan alanın lenf düğümlerinin görüntülenmesinde PET metodu, CT metoduna kıyasla daha başarılı olmaktadır. PET muayenesi olumsuz netice verirse, çok büyük ihtimalle lenf düğümleri henüz temizdir. Olumlu PET neticelerinden sonra mutlaka doku örnekleri alınıp incelenmelidir. Ama PET henüz tavsiye edilen standart muayene programına dahil edilmemiştir ve sağlık sigortaları tarafından ancak istisnai hallerde masrafı karşılanmaktadır.
PET ve CT metodlarının olumlu yönlerini birleştiren ve bir kombinasyon halinde tek bir işlem çerçevesinde uygulayan PET-CT cihazı henüz denenme aşamasındadır. Bu cihaz ileride önemli bir rol oynayabilir. CT ve PET yardımıyla elde edilen kesit resimleri, aşırı metabolizma aktivitesi olan bölgelerin, örneğin büyümekte olan tümörlerin, anatomik kesin lokalize edilip sınıflandırılmalarını mümkün kılmaktadır. Bu yöntem şu sıralarda az sayıda tedavi merkezinde uygulanmaktadır. Bu yöntemin rutin diyagnostik kullanımı henüz mümkün değildir.

Metastazların aranması
Özellikle küçük hücreli akciğer kanseri halinde veya bölgesel ilerlemiş küçük hücreli olmayan akciğer kanserinin planlanan operasyonundan önce, kontrast madde yardımıyla beyinin bir bilgisayar tomografisinin çekilmesi veya bir MR çekilmesi uygun olabilir. Özellikle beyin metastazı semptomları olan hastalarda CT (bilgisayar tomografisi) bir bulgu vermemişse, son zamanlarda MR tomografisi yöntemi seçilmektedir, çünkü bu metod CT metoduna kıyasla daha üstün görülmektedir.
Kemik metastazı şüphesi halinde bir iskelet sintigrafisi uygulanır. Fosfata bağlı olarak bir çözelti ile kan damarlarına verilen teknesyum (bir metalik elementtir) hastalanan kemiklerde toplanır. Bu elementin toplandığı yerler vücudun üzerinde özel bir kamera yardımıyla görüntülenebilir, çünkü kullanılan teknesyum kısa bir süre için ışınlar saçar. Ama kemik sintigramı iyi huylu değişimler de dahil artış gösteren kemik metabolizmasını gösterdiğinden, daha güvenilir bir teşhis için bir röntgen muayenesi veya MR muayenesinin yapılması gereklidir.

Henüz erken safhada kemik iliğinde metastaz oluşturabilen küçük hücreli akciğer kanseri halinde, genellikle kalça kemiği bölgesinden alınan bir kemik iliği numunesinin tümör hücreleri içerip içermediği hususunda incelenmesi uygundur.

Genel sağlık durumunun kontrolü
Bir operasyon yapmadan evvel hastanın genel sağlık durumunun cerrahi bir işlem yapılmasına uygun olup olmadığı ve hangi ölçüde akciğer dokusunun kesilip alınacağı veya radyoterapi uygulanacağı bir karara bağlanmalıdır. Bu amaçla yapılacak muayeneler arasında, akciğer fonksiyonunun özenle araştırılması ve bir elektrokardiyogram (EKG) yapılması da bulunmaktadır. Akciğer fonksiyon diyagnostiğinde aktif nefes vermede bir saniyelik hacim en önemli veridir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp